26 Temmuz 2010 Pazartesi

Ne Olacak Bizim Hücum Gücüne


Sezonun açılmasına 3 haftadan çok az bir süre kaldı. Takımlar hazırlıklarına devam ediyor. Beşiktaş sezonu 2 hafta erken açtı ve bu hafta ile Galatasaray ve fenerbahçe de sezonu açıyor. Bu yıl değişim sinyalleri veren fenerbahçe de Aykut Kocaman getirildi ve geçen seneki sistemdeki Daum aradan çıkartıldı. Galatasaray'da ise idmanların neredeyse tamamı basına ve taraftara kapatıldı, hazırlık maçlarında eskiden aynı ligin takımlarına 15-16 tane gol atılıyorken artık 4-5 gole farklı galibiyetler denmeye başladı. Taraftar durumu merak etmiyor olsa sanırım basına bu maçları da kapatmak lazım. Lütfen Türk basınının yalakalıklarını görmezden gelip, daha önceki yılları hatırlasak daha iyi olacak.

Bugün bahsi geçen konu Türkiye'deki takımların gol atma konusundaki beceriksizlikleri ve yıllardır kanayan bu yaranın göz göre göre tedavi edilememesidir.

Galatasaray her yıl yurt dışına kampa çıkar. Birkaç hafta çalışmadan sonra hazırlık maçları furyası başlardı. Tüm maçları TV'den izler acaba bu maç kaç gol atacaklar derdik, en çok gol atanı ertesi gün konuşurduk. Fakat yıllar geçtikçe oynanan takımların kalitesi değişmedi ama atılan gollerin sayısı bariz şekilde düşüş gösterdi. Şimdi bu durumu iki etmene bağlayabiliriz. Türk takımları gol atma özürlülüklerin de sınıf atladılar veya diğer seçenek amatör lig takımlarına karşı bile skoru garantileme mantığı işliyor. İki durum da birbirinden kötü, yok Rijkaard'mış yok Schuster'miş falan bunlar yalan olaylar. Türkiye'de ki futbolun durumu kötüye gidiyor. Yunanistan'ın başlattığı az gol yerim, tek atsam üstüne yatarım mantığını bizim kasaplar direkt kabullendi. Çünkü iyi paralar verilip getirilen kaliteli yabancı hücumcular, pek sayın herşeye itiraz edip, zavallı edebiyatı yapan anadolu kulüplerinin kasap ve cellat oyuncularına karşı mücadele ediyorlar. Türk hakemlerinden çok azı sert futbol ile anti-futbolu ayırt edebiliyor. Bu yüzden futbolun kalitesi git gide düşüyor, takımlar gol atma becerilerini de daha da kaybediyor. Bir takım, tüm maçı rakibin sahasında oynayarak, gol atamadan maçı bitiriyor. Bu nasıl iştir arkadaş, minimum 70 dakika rakibin sahasına çökmüşsün, gol atamıyorsun. Bu şanssızlık değil, bu forvetlerin gününde olmaması değil, bu beceriksizliktir.

Türkiye'de ben kendimi bildim bileli her takımın bir kaleci antrenörü vardır. Eski kalecilerin teknik direktörlük yaptığı yerde bile kaleci antrenörü vardır. Tamam, orta saha oyuncusu teknik direktörlük yaparsa diğer bölgelere rehberlik edebilir. Ama forvet ve savunma oyuncusunun teknik direktörlük yaptığı takımlarda, diğer bölgelerdeki oyuncular için tamamen yetersiz bir kadro vardır. Dediğim gibi eski kaleci teknik direktörse, forvete bu adam ne öğretebilir. Adam tüm futbol hayatını top kurtararak geçirmiş. Topa vurma eğilimi degaj yapmak veya yakınına pas atmak olarak geçirmiş. Bu durumda topa oyuncunun ayağının içinin tam olarak neresiyle vuracağını, dış falsoyu hangi oyuncuların ne kadar iyi verebileceğini veya köşelere şut atmanın nasıl olacağını anlatamaz. Bu yüzden teknik direktör suçlanamaz, çünkü adam bu konuların uzmanı değildir. Gol atmak öyle her babayiğidin harcı değildir. Özellikle en fazla çalışılması gereken unsurdur, çünkü golü atacak skoru belirleyecek kişiler forvetlerdir. Bu yüzden aslında onların özel hocaya ihtiyacı vardır. Mesela basketbolu düşünelim. NBA'de pivot oyuncular için genelde özel antrenör tutulur. Çünkü her takımın üstünden oyun kuracağı, skora ilk gitme yolu pivot üstündendir. Futbolda da bunun çok bir farkı yoktur, en ilerideki adamların özel eğitime ihtiyacı vardır, hele ki futbolun bu gidişatında iyice zorunluluk oldu bu olay.

Hep şikayet edilir yıllardır. Biz çok pozisyona girdik atamadık ama Avrupalı bulunca kaçırmıyor. Acaba niye? Birileri artık şu olayın farkına varsın! Avrupalı gol çalışıyor, hepsi bitirici vuruşların nasıl yapıldığına dair eğitiliyor, bizde ise herkes büyük golcü. 10 golü geçen kral oluyor, sonra büyük takıma giderek, rezil olup yok oluyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder