30 Haziran 2010 Çarşamba

Neler Oldu Neler Bitti Kupada


Dünya kupası tüm hızıyla devam ediyor. Maçlar arasında gün boşluğu olmamasını seviyorum çünkü her akşam maç izleyebilmek gerçekten güzel. Son yazımdan beri oynanan Brezilya-Şili, Paraguay-Japonya ve İspanya-Portekiz maçları beklenenlerin çok dışında olaylara sahne olmadı. Fakat turnuvada dikkat çeken bir özellik de şu, Güney Amerika takımları gerçekten bu yıl çok formdalar.

Herkesin de beklediği üzere Brezilya, Şili'yi rahat geçti. Maçın içeriğine gelirsek seyir zevki yüksek bir maç değildi. Şili maça iyi başladı ama gol atmayı beceremedi. Salas ve Zamarano'yu özlediklerine eminim. Brezilya ise eski halinden uzak ama standart kalitesi ile rahat maçlar oynuyor. Bakalım dişli bir rakip ile karşılaştığında gerçek yüzünü görebilecek miyiz.

Paraguay - Japonya maçı ise beklediğim gibi sabaha kadar berabere olur diyordum ve oldu da. Penaltılara gitti maç ve sonunda kazanmasını istediğim Paraguay kazandı. Paraguay turnuvanın başından beri güzel futbol oynuyor, çok koşuyor ve şu an hak ettiği yere geldi, bakalım devamını getirebilecek mi?

Son olarak da beklenen eşleşmelerden biri 19 maçtır yenilmeyen Portekiz'e karşı son avrupa şampiyonu İspanya. Portekiz turnuvada bu maça kadar gol yememişti. Tam bir takım oyunu oynuyorlar, katı defansları var, yıldız oyuncuları var ve her yıl İngiltere gibi iyi birşey yapmaları beklenirken hiç sonuna kadar gidemeyen ülke. İspanya ise Barcelona orta sahası ile rakipleri bütün maç sağa sola koşturan, koşturtmasına rağmen topu yine de vermeyen, hafif zayıf rakip yakalarlarsa ceza sahası bile dışından şut atmadan kalenin içinde pas yapıp gol atmaya meyilli bir takım. Müthiş savunmacıları ve kalecisi var ama Dünya kupalarında sürekli bir yerlerde nefesleri kesiliyor bakalım bu yıl ne olacak. Evet bu iki takımın maçı vardı dün akşam. Portekiz klasik bir şekilde savunmada çok kalabalık hücumda da sağdan soldan ortalarla ve Ronaldo'nun kendi kalemden bile şut atarım ben mantığı ile sahadaydı. İspanya ise klasik sürekli bir sağa bir sola bir sağa bir sola pas pas pas derken bir anda kale önünde bitme taktiğini uyguladı. David Villa'nın sol kanatta niye oynadığını anlamamakla beraber Torres'in de Ronaldo mantığı ile oynaması gol atmasını zorlaştırdı İspanya'nın. Kısır bir maç oldu ama yine bir Xavi klasiği pas ve arada bir anda ortaya çıkan Villa maçın tek golünü, Portekiz'in turnuvada yediği ilk ve son golü ve çeyrek finali getiren golü attı.

Sonuç olarak kupa tüm hızıyla devam ediyor, maçlar güzel her zamanki gibi hayat güzel ve hala vuvuzelalardan nefret ediyorum.

Not: Maçlardaki yorumlarından ve üslubundan dolayı Ömer Üründül'ü vuvuzelalardan daha kötü bir unsur olarak gördüğümü de belirtmek zorundayım.

28 Haziran 2010 Pazartesi

2010 FIFA Dünya Kupası



2010 Dünya Basketbol Şampiyonasına hazırlanmaktan en sevdiğim aktivitelerden, TV başında yatıp, kaşınarak maç izlerken, aklıma gün içindeki değişik psikolojilerimden türeyen içeceğimi yudumlarken, devre arası gelse de bu beceriksizlerin kaçırdığı golleri ben PES te atsam demeyi özledim. Neyse ki akşam maçlarına daha fazla ilgi gösterebiliyorum. Fakat şampiyona fikstürü akşamları güzel maç gündüze paspal maç koyma gibi bir felsefe izlemedi doğal olarak ki bazen sıkıcı maçlara da mağruz kalınıyor. Hele ki ilk turlarda tüm maçların(Almanya hariç) alt bitmesiyle oynamadığım bahislerden kaybettiğim paralara yandım.

Neyse dünya kupasında bana göre yeni yeni güzel şeyler olmaya başladı. Ne İngiltere'nin elenmesi ne de Fransa'nın rezilliği tahminimin dışında bir durum değildi. Kendimi bildim bileli patlama yapması beklenen İngiltere,(Galatasaray'daki Mehmet Güven hesabı) yine milletinin elinde patladı ve çeyrek final göremeden evine gidip yaz tatiline başlamayı tercih etti. Fransa ise komiktir Zidane ve grubu emekli olduktan sonra yeni neslin kralını tanımaz tavırlarıyla ve Fransız düşünce yapılarıyla daha ilk turdan dağıldılar evlerine.

Tabi birçok elenen takım var ama bunlardan kayda değer olduğunu düşündüklerim; Avustralya, İtalya, Kamerun ve Fildişi Sahilleri. Öncelikle koca oğlandan yani İtalya'dan başlayayım. Ben kendimi bildim bileli defans yapan, rakip biraz futbol oynayıp onlara üstünlük kurdu mu tekme tokat moda giren, ilk golü atarlarsa maçı çekilmez hale getiren ülke. Yunanistanın Avrupa'da başlattığı ölümüne savunma felsefesi başlarda bu kupada da kendini gösterdi ama her zaman ki gibi uygulayanları sahanın çimlerine gömdü. Daha ilk maçta yenilmekten kılpayı kurtuldular klasik bilmiş medya bunlar turnuva takımı güçlerini sonraya harcıyorlar dediler ama biri çıkıp bana cevap versin. Niye?

Her oyuncu 1 km fazla koşsun ilk maç 3 puan alan takım kalan 2 maç da 1 puan alsa genelde gruptan çıkıyor. İlk maçını kazanan İtalya beraberlik alamayacak mıydı, bırakın lütfen siz mi futbol anlatıyorsunuz? Yaşlanan takım ve artık tam beceremedikleri defansı ile ilk maçtan eleneceklerini tahmin ettim ve beni yanıltmadılar. Teşekkürler İtalya sizin yüzünüzden maç izlememe lüksüm olmayacak.

Daha sonra Kamerun geliyor aklıma. Bu adamların puan alamamasını ben hiç anlamadım anlayanlar bana anlatsın. Kadrosunda memleketin yerlisi kalmamış bir takım. Dünyanın en iyi liglerinde oynayan oyuncuları ve yıldız futbolcuları ile rakipleri çok koşan teknik yönü zayıf Japonya, Laudruplardan sonra hala yeni ekolünü tam oluşturamamış Danimarka, bu ikisinden bile puan alamadı Kamerun. Demek ki adamlar oynamak istemiyor arkadaş birileri de çıkıp fark etsin bu adamları CM'ye koy, az biraz futbol bilen bir adam mesela TV lerde spor programlarında bol atan dayılardan biri bile o Japonya'yı bu Danimarka'yı yener resmen şaka gibi.

Bunlardan biri de Avustralya oldu. O gruptan en aşağı 2. tur görürler diyordum kaliteli jenerasyonlarının son demlerindeydiler son maçta galip de geldiler ama Almanya'dan 4 yemenin acısı fena çıktı 4 puanla çıkamayanlardan oldular onlar da.

Son olarak yıldızlar karması Fildişinin yine zorlu gruba düşüp ilk turda elenmesi durumu. Açıkçası üzüldüm, adamlar saldırgan futbol oynuyor, fizik güçleri yüksek ve ellerinde Drogba var. Bu adam için maç izleyen yüz binlerce insan var. Tek tek saymadım ama olmadığını kanıtlanmadıkça bence var. Türkiye'de istediği zaman rakipleriyle dalga geçen Keita'nın yedek kaldığı, Toure kardeşlerin formda olduğu dünyanın hep kaliteli liglerinde oynayan futbolcularıyla, Brezilya'ya biraz hakem faktörü ile yenildiler ve elendiler. Brezilya idareten futbolla rahat çıktı gruptan hadi bakalım hayırlısı.

Son olarak Arjantin, Gana ve Uruguay'ın sürpriz olmayan çeyrek finalleri yanında an itibari ile oynanan maçtan da Hollanda'nın galip geleceğini varsayıyorum.

Kupaya devam, eğlencenin durumu iyi, vuvuzelalar keşke çalanların boğazına kaçsa...

Nerede Kalmıştık

Buradan sonra blogum aktif olacak kimse takip etmese de...

Öncelikle yoğun bir okul zamanından sonra ki tam bitmemiş olsa da 4 sene bitti diye kepimi attım, yere düşmeden yakaladım ve gereksiz tüm aktivitelerimi yerine getirdikten sonra eve gidip PES oynadım. Yakın zamanda buralara dökmeye düşündüğüm okul niye gereklidir niye gereksizdir başlıklı filozofik yazımı da olmayan sizlerle paylaşacağım.

Öncelik spor, bilgisayar ve neler oluyor hayatta modunda olacak bu açıklamayı da siz bakıp da sıkılın, gıcık olun diye yazdım. evet!