Sporu sevmek, sevdirmek lazım çünkü insan olarak avcı toplayıcı dönemlerimizden kalma içgüdülerimiz nesilden nesile aktarılmaktadır. Sadece içgüdülerimizi ne kadar bastırıyoruz, spordan ne kadar kaçıyoruz yüzleşmemiz gereken konu bu aslında. Şimdi çıkıp okla, mızrakla yemek bulmaya gerek kalmadığı için oturmayı, yatmayı, şişmanlığı hastalık olarak görmeyi tercih ediyoruz. Bu saçmalıklardan kurtulmak için spor yapmalı ve yapılmasını teşvik etmeliyiz. Sporu sevdikten sonra bu işi hakkıyla yapan kişilere de saygı duyacak ve merakımız bu yönde artacaktır. Öncelikle sporu sevmeliyiz ki daha sonra bunu izlemekten keyif alabilelim.
Ülkeden ülkeye değişen sporu izleme kültürel farklılıkları da ortaya çıkmaktadır. Sayılı spor kanalımız var ülkede. Onların da birkaçını ayırırsak genel öncelikleri futbol oluyor tabi. Diğer branşlarda bir program bulmak, izlemek, yeni spor dalları hakkında bilgi edinmek pek bize göre değil. Yine de bulduk peki kalite standartlarımız ne halde bunlara da bakmamız lazım. TV'lere veya internet medyasına baktığımızda genelde bizi çeken, ilgiyle izlememize sebep olacak insanlara pek denk gelemiyoruz. Maç anlatan spikerler, onlarla birlikte içimizi bunaltan yorumcular öncelikle maç izlerken ilk rakibimiz oluyorlar. İşini iyi yapanlar yok demek değil tabi bu yorum ama sayılarının az olduğu da aşikar. Daha sonra oturup sporla ilgili bir program izleyelim desek ya seviye yerlerde aranıp bulunamayacak kadar dipte veya konuşan kişiye zorla saygı duyulmaya çalışılırken sıkılarak kanalı değiştirmekle sonlanıyor heyecanımız.
Kısaca TV'den spor izlemek zor. İçeriğin kalitesi genelde düşük kalabiliyor. Kalmasa da size aktaranların kalitesi düşük oluyor. Bunları bir arada bulunca kendimizi şanslı hissediyoruz. Herkesin yapabileceği birşey olan spor konusunda izlenebilecek içeriğin bu kadar az olması da büyük soru işareti aslında. Sonuca gelirsek sporu önce yerinde izleyelim yoksa TV'den izlemek konusunda kendimizi iyi oranda geliştirmemiz gerekiyor.